30 Kasım 2012

yeşil vosvosum ters dönüp, düşmüş yatağın köşesine...
bagajında ilk ve tek hıdırellez kesem, kırmızı kırmızı sırıtıyormuş gibi yapıyor ama.. iç'i içi'Ni yiyor. olamamışlıklar ya da olacaklara gebe. sıkışmış!
herşey yoluna girecekmiş gibi, lakin zorluyor işte.
hayalperestim ya ben. aylak, çingene ruhum unutmasın, hatır etsin diye.
şimdilerde esen, kimsenin hatta benim bile göremediğim rüzgar beni oradan oraya savuruveriyor.
sırtımdaki hafifliğim... kanatlarım yük oldu şimdi...
taşıyabilecek miyim? emin olamıyorum. bunca zaman taşımışken şimdi nasıl unut edicem ki. bilemiyorum.
kocaman bir yemek kitabı var sanki önümde ama damak tadımız eş değil. lezzet öngörümüz çok çatışıyor!
korkular,
en di şe ler,
i ç i m d e k i   a D a M ı n  m e s a f e s i . . .
karmakarışık herşey.
o, ağlamalarımı sakladığım yorganın altına da hiç girmek istemiyorum, güneşin terk-i diyar eylediği mecramda.

n e
i s t e m e d i ğ i n i
B İ L M E K,
ne
i s t e d i ğ i n e
E Ş
m i d i r  k i ?

aRaFımın sözünü keser Mi?

28 Kasım 2012

bu iki güzel kadın.. bu, bu 'gidersen...' yok bu gece fazla ağır eder kendini.

                   
'çaresizsin'i üzerime bulaştıranın,
karektersizliğini adım adım nasıl doldurduğuna tanıklığım ikili ayna gibi.
birbirine bakarken, sonsuzu yaratan.
ben olduğum gibi güzel kalmaya çalışırken, sen'in bu kadar bulanık hale evrilişin...
adımlarım kuruya...




















gönül dağının iç'i boşalmaya.



25 Kasım 2012

gece uzun.
mevzu derin.
RaKı koy LA!


bugün yine kaçtık. vakit bizim oraların kokusunu çeker ya. karadeniz uşağunu çağırır. bilirsin.
şans denk geldi ki. bu kez asker uğurlamaya!
şen çocukların, uzun ya da kısa dönem öncesi, sığınma bakışları.
hiç, hiç tanışmıyorduk evvelinden.
'gelir misin?' dediler...
'gelirim tabii' dedim.
kısacık yol, yoldaş yolu oldu günümüze, gecemize.
öncemize, sonramıza.
söz ettin.
bozlak'a gideceğiz sağ salim dönünce.



hayrı olan tezkereler...

19 Kasım 2012





artık bana iç'imi sormayın. çünkü biliyorsunuz. alacağınız cevabı, o cevabı verirken gözlerimin nasıl dolacağını biliyorsunuz. ben şimdi bir yol arıyorum. kılıf değil yol. insan arar ya, iç'inin koR'uyla...
öyle bir yol arıyorum. özlemeye, koklamaya ve dokunmaya da bir çare bulduğumda şeklim değişmiş olacak zaten. göreceksiniz.

bakın.

"iyiyim!"

artık bana iç'imi sormayın. çünkü biliyorsunuz ki bu soru için "pas geçme hakkı"mı kullanacağım.

18 Kasım 2012

iç'imdeki deli, laz damarını tutamayrum.
gerçiii tutmak isteyey miyum?
o da şaibelidur...




















































































laz inadum sana tuttu.. 
(.

17 Kasım 2012

ZoR..










































"eğer iki  insan g e r ç e k t e n  birbirini seviyorsa, a r a l a r ı n d a   o l u p   b i t e n i  kimse bilmemeli."

dostoyevski 

13 Kasım 2012

kendi çöplüklerimiz...

gün 63..
kendi çöplüklerimizde, kendi pisliğimizde boğulurken unutuyoruz aslında kim olduğumuzu.
şeklimizi, rengimizi, neredeydik, nerelere evrildik, kimin elini tutuyorduk evvelden, şimdi bıraktığımız  elleri. coğrafyamızın, kendi mecramızın ilk dersinden hep kalıyoruz niyeyse.
öyle güzel söylenmiş ki, "i n s a n" ın zulmü... "i n s a n" a ettiği. acıtıyor. hep acıttı, ve kör farkındalıklarımızla hep A C I T I C A K.
bir de farkında olup, "çiçek olup oturan" bizler. o daha derin bir yara. elimizden getiremediklerimiz,  şımarık söylemlerimiz ve "sanki sanki" varoluşlarımız.
içim acıyor çünkü kendime bile anlatamadığım bu mücadele hikayelerini benden sonra bilmek isteyen tohum, torunlara nasıl dile getireceğiz diye. bize anlatmadılar çünkü korkutulmuş cenin evleri. anlatmadılar da böyle araflarda çiçek olduk uslu uslu kendi çöplüklerimizde kirlenmek güzeldir hayalini yaşıyoruz.
kendi adıma üzülüyorum. 
elimden getirebildiğim, eteklerimden saçabildiğim bir bu var.
yazık.
a c ı n a s ı  kendimize.
derdi anlamanın ötesinde ortak olamayışımıza, dermanları yüklenemeyişimize, kendi ihanetimize.

                           

10 Kasım 2012

çiçekdağ'ının anısına..

                           




vurgundu gecesefası
gündüze vurgundu
tutkundu gecesefası
gündüze tutkundu
görseydi, görebilseydi
bilseydi, bilebilseydi
ne yazık ki çok mahçuptu...

8 Kasım 2012

her rakı sofrasının konukları, her konuğun da ayrı bir tadı vardır. kuyruk acıları hep tazelenir rakı sofralarında. "iç" ukteleri zikr edilir. düğüm düğüm olur boğazlar. yarım kalmışlar da oturmuşlarsa sofraya. mevzu alır yürür...
evveli o, ahiri o olanlara iç sitemleri, gönül konmuşlukları depreşir. ayyuka mecra olur. gözyaşını tutamaz eninde sonunda ben ve benim gibi içi güzel kadınlar.
bugün emanet eylediğim, ama ömrümce vazgeçemeyeceğim bir adamla yüzleşirken, taze fasülyeleri sofraya hazır ederken sen düşünce düş'üme.. parmağıma bir kan kesiği ilişti. sen'i düş edince yara bantlık ettim kendimi.
ve sofradaki "acı" biberi sen diye yedim.:) sen diye gittikçe acısını arttırıp tatlı tatlı yanıverdim.

demem o ki: başa çıkma şekilleri, iç'imizdekilerle, hayırlara vesile ola.

masal okunası istenilen gecede, sarılmışlığıma evvelim sen olmuşun sunulmuşluğu tatlı bir acı biber. yedikçe acısı azalıp daha çok atmayı,acıtmayı istediğin, yedikçe müthiş bir tutku ile "daha da"sını istediğin ve sonunda yoğurdu yana yakıla aradığın bir hal..

iç'i de geç; ev ettiğim adamın aslında hiç iç etmemişliğiyle karşılaşma, aslında bana hiç değmediği farkındalığının acısı.. acı... acı.... gittikçe artan tatlı bir acı.
ama.
ben bununla tek başıma başa çıkıcam.
başka vücutlarda, başka ruhlarda ve başka bana bakmışlıklarında arıyormuş gibi yapıp kendimi kandıramayacak kadar aşık oldum; sana doğru olan iç'ime...

7 Kasım 2012

"insan"..
yorgun savaşçısını, yeni ve güzel kadınına emanet edip,
alacakları yoldan keyif etmelerini umarak arkalarından hoş kalın diye bir testi su dökmeli şimdi...
:)

2 Kasım 2012

sarhoj aklın itirafları..


ters ışıkta kadının boynu nasıl güzel gözüküyor onu anlatmaya çalışıyorum sadece... .)


1 Kasım 2012

yumruk mezesi

sen'i içine saklayamadığım bez çantamdaki narlarla gittim sarmaşık saklısı meyhaneye.
duramaz oldu içim döndüğüme inanan ben için.
eşyaları toparladım. kendimi toparlamayı kandırırken.

o tatilden kalma, sanki bir yastığa koyulmuş başlar gibi pembe yastık kılfındaki kokum, mavi yastık kılıfındaki kokun var diye yıkayamadım.
yatağın çarşafını değiştiremedim senle en son burada dokunduk diye.
çorapları atamadım iç'ime dar gelse de...

sonra o sarmaşık saklı meyhane de rakı döküldü bardağa...
tek kişilik masaya...
masalların hatrında yumruk mezesi geldi aklıma.
her canımı acıtıcı, hatır edici yudumun mezesi ola yumruk mezesi...



bundan başkaya varmaya çok denek harcıyorum.
düş ettiğim ev'in doğum sancıları başladı.
heyecanı iç'imde..
onca kipatı, bir yatağı, bir karanlık odayı ala ya artık .)