28 Mart 2013

nereden bilir ki şu bünye? 
şimdi şu karlı dağların arasında parmakları dona dona saracak tütününü. 
keyfini edemeyecek belki iç'i ısınana kadar. 
gönül eyleyemeyecek. 
ve nereden bilir ki ömürlük ezber coğrafyadan ezber bozan bir coğrafyada dört mevsim yer etmeyi deneyecek, dağlanan yüreğiyle.
kimse bilmez noktürnünü sindirecek.
özledikçe, tuz basacak iç'e. karmakarışıklığını uzun,açık tutsak voltalarına dizecek. 
bir hüzünlü bozlak da gözleri hep dolacak...
hep.
hep mi dolacak?
kimse görmesin diye, boğazına yumru ettiği göz yaşını, üzerine sigarasını basa basa kurutacak.
bir öğlen vakti, sessiz, sedasız bu mecrada yaşam/ölüm/yaşam endişesinin toz bulutunda kavrulurken edilgenlikten ürken edilesileri eyleme çevirmeye çalışıyor şuursuz bünye.
şimdi saklı ettiği ruhunu nerede, ne zaman, ne şekilde çıkaracak açığa bilinmez...

27 Mart 2013

Alışkanlık uyuşturucu türü olsaydı bir numaralı bağımlısı ben olurdum dedi adam 
ve 
o sırada 
kadının 
bütün özlemleri 
müebbet 
yemişti.





26 Mart 2013

baL tavaN aRası yeni eV









bir insanın huzru neyin eşidir? neye eşdeğer eder kendini?
bir tavan arası sarayının içine yer etmesi olabilir bence bugün. 
haftalardır rüyasını kurduğum düşün içinde oturuyorum şimdi.
iyi bir insan olduğumun ve iyi şeyleri hakettiğimin içinde resmen oturmuş keyifleniyorum.
tek kişilik bir yatak.
bir tekli koltuk.
bir okuma lambası.
bir giysi puseti.
bana ve huzruma yetermiş meğer. buna eşdeğermiş.
pilates matımı bile düşünmüşler. .) pamuklara sardılar bugün beni.

insan ne dilediğine dikkat etmeli gerçekten. gerçekten dikkat etmeli ki kendine değer şeyleri hatır edebilsin.
yarın sabah güneş bu coğrafyada erkenden doğacak. karların içinde bende yeniden uyanacağım.
güzel bir 'kutu' edeceğim kendime.
biriktireceğim.
bakalım benim eşdeğerim ne kadar yer etmiş içimde.


23 Mart 2013

bu yanılgılar silsilesi içinde kaybolup küllerimden yeniden doğmayı umuyorum.
ankara'yı, ankara'dakileri ve ankara'da BIRAKTIKLARIMI çok özlüyoru şimdilerde.
iç'imi tutamadım gene, saygısız, omurgasız hareketimle.
lakin şimdilerde...
gitmek,
kalmaktan daha zor geliyor.
daha ağır biniyor
iç'ime
omuzlarıma..

18 Mart 2013

bir de her gün saçımı gerçekten öpecek bir aDam gelsin dikilsin karşıma...

bolkoy balesi!

her gün olmayan gecenin ortasında
defa
defa
defa
defalarca
başka
başka
başka
benimmiş gibi yapan
ama ben olmayan
evlerde
uyanmaktan
YO RUL
DUM...

10 Mart 2013

çingene ruh

dört gündür yıkayıp astığım hazırlığın haddi hesabı yok sanki. sanki eve gelmeyişlerim ellerini var edip arınanları sokuverecek sırtımdaki eve. evini tamamen yitiren, ruhunu hatrından silen bir kadın için sıfırdan başlamak biraz zor, biraz suçlu, biraz heyecanlı ama mahçup. içimdeki bu bana ait olmadığı halde yerleştirilmiş suçluluğu, mahçupluğu kendimden daha derya bir denize fırlatıp atmak istiyorum, içimde eriyip yitsin de yerine yeni ve güzel bir dalganın içinde yıkanayım istiyorum.
şimdi yine asarken çamaşırları kaplumbağa kabuğuma neyi almam gerektiğini düşünüp duruyorum, karar veremiyorum. içimde bir his var sanki hiç gelmemeyişi sağlayabilecekmişim gibi. uçurumdan adımı atsam ve aşağı bakmazsam hep istediğim gibi yorulmadan uçabilecekmişim gibi hissediyorum. bir yanım kanıyor burada kalan... hayır kalan değil kalmak isteyen ama kalmaması gerektiğini anlayan en nihayetinde.
kendime sağlam bir kalkan arıyorum. emek emek öreceğim, sağlam bir kalkana benzeri bulduğumda. sabırla, yıkılmayası hale gelene kadar ilmik ilmik çelik edeceğim kendimi. çelik yürekli olacağım.
zaten öyleyim de... eridi bir, eridi aktı gitti nerede bulamıyor kendini.
çingene hallere gelince.
"biz bir yerde kalamayız, yolda olmalıyız..." diyorlar ya.
hazırlanırken bunu düşünüyorum hep. nereye ne kadar nasıl hazırlanıyoruz. her türlü ihtimalin yükü sırtında.
ne ile karşılaşacağını bilmemenin sevinci, endişesi içinde yuvarlanıyorum.
kendi yükünü kendi edecek, sırtındaki kamburu ne saklı edecek ne de ondan şikayet edecek. sadece yapacak.
sözlenmeden, esaret etmeden, darılmadan. sadece yapılması gerekeni yapacak.
yapacak.
öldürülmesi gereken bir iç var elimde.
elimde de değil zaten artık.
örülmesi gereken çelik bir kalkan var.
konuşulmaya konuşulmaya unutulması gerekenler var.
sonra da zeytin ağacının altındayken, daha önce kimsenin yapmadığı gibi içten saçlarımı öpen rüzgarın keyfiyle acı kahvemi yudumlamak var.

1 Mart 2013

"biz eskiden...

... terk edilince
ya bunalıma girerdik
ya alkolik olurduk
ya da intahar etmeyi düşünürdük."


behzat ç.