31 Aralık 2013

bir yatak düşünün...
bir yatak düşünün ki üzerinde uyunmuyor, üzerinde dinlenilmiyor, üzerinde sevişilmiyor.
ama yatak, sahibesinin yataklığını unuttuğunu da yüzüne vurmuyor.
üzerinde ders çalışılınıyor, yemek yeniliyor, fotoğraf bakınılıp, tasarlanıyor,
en garibi ve ağırı da bu yatak üzerinde düşünülüyor.
o yüzden o yataktan düş'üyor. sahibe.

bir ev var.
artık ev değil, mesken değil, içindeki huzurun mutluluğunu destekleyen yerinde köstekliyor.
etraftaki biriktirilmişleri, ağır geliyor. dar geliyor. darlıyor. ev'i, ev'in içindekini, ev'e gelmek isteyeni.

bir adam var.
o adam artık, aDam değil.
bir kadın var onu sevmek, sarmak, sarmalak, onunla örgütlenmek, onunla dertleşip, gülmek istiyor.
aDam, hakkını veremiyor.
kadın, kendini unutuyor. derya deniz olan benlik, daralıyor.

işte o zamanlarda, :)
"bende şu dünya'ya geldim, SAKİNİM.
kalsın davam, bana kalsın..." dinleyip, kavrulmamı SAKİNLEŞTİRİYoRum.

yol'a gidememek sonunda çenemi tutamamaya salık verdi kendini...






ben sadece uyumaya gelmiştim oysa ki...

24 Aralık 2013

dede'm.












 

çocukluğum benim için ‘dedem’. kocaman çocukluğum sadece dedem. birlikte parka gittiğimiz, ip atladığımız, paftaları boyadığımız, her uyku öncesi ‘tanrıların arabaları’ ya da ‘küçük prens’i 
ısrar ısrar rica ettiğim, şekerli makarnalarımız.
dedem ve ben bir mecrada sıkıştık şimdi. sıkıştık kalıverdik orada. dedem ölmesin istiyorum hiç. ölmesin hep olsun etrafta, duymasa da, sessiz olsa da, sıkışsa da hep kalsın istiyorum.
gözlerim dolup, ağlamam boğazıma oturuyor ağır ağır.
dedem…