12 Kasım 2014

Yine mi sen? Bayram günü gibi gelen…

Yine mi SEN? bayram günü gibi gelen..

geldin ya..
bir gitmesen artık. bir dursan baksan...
burası...
biz..
pek güzeliz, sakiniz, derin dinginiz aslında.
bir inan artık kendine.
ben gülümsüyorum gözlerimin iç'i ile..
mutluyum yine..
zaten mutluydum, bin kat ettin yine beni.
iyi ki...
varsın.

30 Ekim 2014

10 Mayıs 2014

Onca zaman geçti..
Yara geçmiyor..
En azından orada. Sızlıyor.
Kalbindekini özlerken, rol gereği başkayı özlüyormuş gibi yapmak,
yapmaya çalışmak
ne BoKtan..

16 Şubat 2014

kör hevesler ve vazgeçip, kendini hatır etmeler!

elimde beni kavuran kocaman bir alev topu vardı. kalbime koydum, aklıma koydum, yakınımda uzağa, uzağımda yakına koydum. yok olmadı, olamadı! sandım ki ben'den. unuttum kendimi, ben nasıldım hatır edemedim, her kararımı endişeye çevirir olmuş idim. sonra ara verdim ben, kaçtım, denedim, denedim, atamadım iç'imden. yine aldım o topu elime lakin sorun bende değilmiş, alev topuymuş o. yani yanıp yanıp kavrulmak onun görevimiymiş.
sonra ben yine gittim bir, bin yol katettim sonra bu alev topunu savunurken eşime, dostuma, sevdiklerime, aileme ve hiç tanımadıklarıma nasıl eziyet ettiğimi gördüm. ve hissettim. onları da nasıl bunalttığımı farkettim.
dedim tamam, susturucuları alacağım, öfkemi, kızgınlığımı, sevgi sandığım bu kör hevesi durduracağım. sonra o kör heves daha zorladı beni, bırakmamak için. besleniyordu benden bir de ya.
sessizdim, evdeydim. mecrada odama sıkıştırdım kendimi. ama bu sefer de öldürmeye başladım kendimi, ruhumu, dostluklarımı ama yine de sabır ettiler, sağolsunlar.
sonra çıktım evden, mecradan. kendimi yadırgatan unutturan bir hal daha istemiyorum dedim.
bir sığınağa geldim, gecesinde bir farkındalık daha.
sonra çıktım sabah araç aramaya. çıktım ve buldum. kendim gibi, az tedirgin, pek çocuk heyecanı sahibesi, ürkek de hala.
şimdi bir boy ölçüsü verdiler bana akçelere tabii.
ev geldi şimdi, küvetli. evet, yorgun izin günlerinde yatak yerine suyun altında uyumak için.
deniz olmak için.
ben, buradaymışım aslında. buradaymışım, derinde süzülüyormuşum öylece. keyf zannederken arada nefes alıp yüzmek gerekliliğini gerçek etmek gerekirmiş.
ve insan evladı, kendine iyi gelmek istemezse biçare içleri ellememek lazımmış.
sabır taşı da çatlarmış.
huzurluyum uzun zamandır.
işim var.
evimde olacak, kendim gibi mis.
içinde hayaller gerçek edilecek, sofralar kurulup, keyf edilecek.
ve tüm bunların hepsi ben istediğim için
deniz olduğum
ve bunu hatırladığım için.
bir de yanıma vakti gelince, kendine özen gösteren, kendini seven,
kedileri, menemen yemeyi ve rakı içmeyi seven bir yoldaş da bulunca
of ki of
değmeyin keyfime!

yeni için
yeni iç' için
rastgele!



                   

2 Ocak 2014

Ankara'nın kış depresyonu da artık Behzat Ç.'den ibaret oluverdi.

yılın son gününden beri doktorların kapılarını aşındırır oldum. yok endokrin, yok kadın doğum, yok genel cerrahi, 'en yok'u da ortopedi.
:)

sağ ayağımın tarak kemiğini Sakarya Caddesi'ndeki EskiYeni Bar'ın alt katında fotoğraf çekerken içkili, komik bir insanın ayağıma takılması ile çatlatmışım ben. Aslında acıyordu, acıyordu da ben tembellikten gitmiyordum doktora. yumurta kapıya gelmeden insanlığımızı hatırlayamadığımızdan;
anca kan oturmalara, morarmalara, şişmelere, ayak kemiği ağrılarım bacak ağrıma dönüşünceye kadar gitmedim doktora ne yalan söyliyeyim.
bir de millete anlatıyorum, malum topallamaya başlayınca, deklarasyonda yapmak gerekiyor ya hani, 'eh şöyle oldu, böyle oldu, ah yaaa! öyle valla!'
neyse doktora gittim ben, :) ,işte soruyor, reflekslere bakıyor, ölçüyor, tartıyor, arada kendince koç yumurtası kıvamında espri yapıyor bana, durdu durdu doktor bey (!) dedi ki; 'kıracağız biz bunu, yeniden kaynatacağız, iyi dayanmışsın, .şşaklı kızmışsın! ahuahuahuah!'
suratımı görmeniz lazımdı, kireç gibiydim hakikaten, hakikatten! :)))
'nasıl kıracağız ki ya tarak kemiği kırılır mı hocam?' dedim.
'tıbbi çekiç ile misler gibi kıracağız!' dedi.
'tıbbi çekiç ne lan!?' diye çıktı ağzımdan, çıkıverdi vallahi.
şaka, şaka! :) testesteronlarım sadece bana, iç sesime çalışıyor.
diyemedim, çipil çipil güldüm doktorun yüzüne.
iki gündür mal gibi doktora gidip geliyorum, erken gidiyorum olmuyor, geç gidiyorum olmuyor.
bugün yine sırada beklerken OT dergisinin aralık 2o13 sayısının 06 Angara Geceleri yazısını okurken, sorunumun aslında ne olduğunu farkettim.

Emrah Serbes var ya. hani Emrah oldu bizim için, tanımsak da Emrah deyince biliyor artık her Angara'lı. bu eşşek sıpası öyle adil, öyle keyifli, öyle de gerçek bir Behzat Ç. koydu ki kucağımıza artık Ankara'yı iliklerine sindirmişlerin kış depresyonları da Behzat gibi oluyor.
dizi bitti, öyle özlüyorum ki. Hastalıklarım bile Behzat gibi oluyor.

"İyice Behzat Ç.'ye bağladım, onun kalkmayan kolu gibi benim de bacağım huzursuz, zorlayınca Deniz Ç.'de oluyorum. Sabah sabah, eyvallah!" diye de sosyal medyada paylaşım yaptım!

aslında mevzumun farkındayım. derin. ama un ufak edemiyorum hala. vakti var. üzerime üzerime geliyor ben zorladıkça da bu saçma sapan, karaktersizleşmiş şahsına münasır mevzu.
ama geçecek biliyorum.çok yakında geçecek.
psikolojik tamam. sorunum psikolojik, saplantılı bir hal.

her yere, her şeye, kendime, hayatıma, aDam'a, kızlara ve doğmamış iç'imede geç kaldığım gibi buna da geç kaldım ama çözeceğim.

Durum açık ve net.

Kahrolsun bağzı şeyler!