27 Mart 2012

dar.
zor. sığ.
bir kere de benim kucağıma düşsün hazırından. bir kere de tırnaklarımı çıkarmayayım.
saplamadan iz dökmeden, sabah ki uyanmış mutluluğum rüyama dek sürsün.
bir kere de ben gerçek olayım nolur.
24 saat içinde bir kere de dolu dolu ben oluvereyim.
var olabileyim.
dar.
dapdar.
yollar dar. sokaklar dar. evim dar. iç'im dar.
bir kere lütfen.
bir kere kolay oluversinde benim yapmadığım ama ben yapmışım gibi oturayım üzerine.
kabarayım.

zor.

26 Mart 2012

21 Mart 2012


çocukluğumun kocaman bir zamanı evimize geldi yeniden. evimiz aslında onun evi. onun içi aslında benim evim.
ateşli gecelerde, kreşe gitmemeye ağladığım sabahlarda, çözemediğim havuz problemlerinde, 166'yı benim için çeviren yeşil, döner numaralı telefonda, iki sandalyenin arasına lastik gerip ip atlamalarda, seğmenler'de balık tutmalarda hep o vardı. şimdi de var.
dedemin evine, evimize gelişi, getirilişi, onu getiren kişinin bendeki emeğinin önüne geçen hali, gözümün içine bakamaya bakamaya 'dede artık burada kalacak!' içtenliği kafamdaki ikmale kalmış aile coğrafyam için ders kitaplarını yeniden serdi önüme.
aile dediğimiz, madden kapalı kapılar, manen iç duvarların arasında fırtınalar bile kopsa, her sabah birbirimizi öldürüp, tüm manasız kinimizi hoyratça savurup gecesinde cenin halinde içine saklandığımız değil mi?
anne ben düş'tüm, baba beni sar diye repliklerimizi içimiz içimiz söyleyemeyip bakıp, anlaşamadığımız, birbirimize değemediğimizliğin sarsıntısyla saldırdığımız.
ama annemin ruj kokuları, babamın sabun kokuları hala burnumda, halama hayranlığım ve üzerimdeki emeği, dedelerimin, anneannemin, babaannemin, dayılarımın ve teyzemin 'EVSİZ' kaldığımda beni kozalara sarması değil mi aile'm....
e peki şimdi  nasıl bu hale geldik?
çöp kutularımızı ne zaman kaldırıp, evlerimizin içindeki içlerimize sıçıp sıvar olduk.
o kadar kızgınlığım, kırgınlığımla kaçtığım binlerce çocuk gecede sığındım adam yüzüme bakmadı diye ben şimdi anneme ağlarken, aslında annemle olan umarsız, gereksiz üzüntü vermelerime ağlamıyor muyum?

dedem, sabah evde şekeri bulamayıp, içerisine vanilyalı puding karıştırmış...

biz bu hale ne ara geldik?
eve bazı şeyler kuralında değil diye -sanki bizler tüm dünyadaki en temiz, titiz, erdemli, düzenli varlıklarıymışızda- yiyecekleri saklar, yemekleri ayırır, bardakları ezberbozan dizdik.
su, aş aile coğrafyasının göbeğine konmaz mıydı?
bu cümleleri yazan ben'in, coğrafya öğretmenleri bunlar değil miydi?

dağılmış olabilir ortalık, ama sigarasını yakıp sabah çayını şekerli içmek isteyen dedemin, vanilyalı pudingle karıştırdığı çayının bitmiş bardağını görünce içim acıdı bugün...



öyle.

19 Mart 2012

azıcık, içimi tutabilsem!
öyle iyi, öyle güzel olacak ki.
ama...
ama işte...

11 Mart 2012

12 mart...

yarın şans'a dair ne varsa benim yanımdan, yöremden, başımdan hiç ayrılmasın istiyorum..
sihirli şeyler olsun..
yapılan sihirler değerini bulup birlikte uyuyabilsin istiyorum.
yırtılıp atılmasın...

































 seni seviyorum.

7 Mart 2012

daha değil ama..

şöyle bir, bir buçuk ay sonra..
gecenin körüne sabahın ayına kadar içmiş olun.. canınız aspava soslu çekmiş olsun...
gitmeden arayın deyin ki deniz hadi aspava'da buluşalım...
nolur..
nolur..
nolur...
soslu yiyelim..
içi yumuşak patateslerden...
ve cacık!
oF!