8 Kasım 2012

her rakı sofrasının konukları, her konuğun da ayrı bir tadı vardır. kuyruk acıları hep tazelenir rakı sofralarında. "iç" ukteleri zikr edilir. düğüm düğüm olur boğazlar. yarım kalmışlar da oturmuşlarsa sofraya. mevzu alır yürür...
evveli o, ahiri o olanlara iç sitemleri, gönül konmuşlukları depreşir. ayyuka mecra olur. gözyaşını tutamaz eninde sonunda ben ve benim gibi içi güzel kadınlar.
bugün emanet eylediğim, ama ömrümce vazgeçemeyeceğim bir adamla yüzleşirken, taze fasülyeleri sofraya hazır ederken sen düşünce düş'üme.. parmağıma bir kan kesiği ilişti. sen'i düş edince yara bantlık ettim kendimi.
ve sofradaki "acı" biberi sen diye yedim.:) sen diye gittikçe acısını arttırıp tatlı tatlı yanıverdim.

demem o ki: başa çıkma şekilleri, iç'imizdekilerle, hayırlara vesile ola.

masal okunası istenilen gecede, sarılmışlığıma evvelim sen olmuşun sunulmuşluğu tatlı bir acı biber. yedikçe acısı azalıp daha çok atmayı,acıtmayı istediğin, yedikçe müthiş bir tutku ile "daha da"sını istediğin ve sonunda yoğurdu yana yakıla aradığın bir hal..

iç'i de geç; ev ettiğim adamın aslında hiç iç etmemişliğiyle karşılaşma, aslında bana hiç değmediği farkındalığının acısı.. acı... acı.... gittikçe artan tatlı bir acı.
ama.
ben bununla tek başıma başa çıkıcam.
başka vücutlarda, başka ruhlarda ve başka bana bakmışlıklarında arıyormuş gibi yapıp kendimi kandıramayacak kadar aşık oldum; sana doğru olan iç'ime...

Hiç yorum yok: