8 Ağustos 2016



"Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma...

Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de".

Halil Cibran




canım Halil Cibran... ne güzel söyleyivermişsin.

bugün 'genç' kadın arkadaşlarımdan biri ile biraz dertleşmek için kahve içmeye çıktık. 
tabii ki konuştuğumuz konu ağırlıklı olarak erkekler, bize kalpte, evde, işte ve hayatta nasıl davrandıklarıydı. sonra gelecek planlarımıza döndük.

biz kadınlar demek istemiyorum... 
biz insanlar ne zaman bu kadar sevgi açı haline geldik?
duygularımız, vücutlarımız nasıl bu kadar hissiz oldu? 
içi boşaltılmış başka boşluklar ile içimizdeki boşlukları doldurmaya çalışır olduk?
bir ilişkinin sorumluluğunu alamamaya nerede, ne zaman, ne sebeple başladık?
birbirimize insan gibi davranmayı unutup, cinsiyetler arası basit ve ucuz yarışları nasıl bu kadar benimsedik merak ediyorum.

birlikte yürüme isteğinde olan iki insan yola bakarlar. 
yola çıkarlar.
bazen istedikleri gibi bazen istemedikleri gibi olur yol. 
yol bazen ikiye belki üçe ayrılır.
ama yol iç'te ortak ise o ayrılan yollar yine birleşir elbet. 
ya da yol ayrılır bazen birleşmemeye. 
önemli olan bu yolculuk boyunca kendini kaybetmemek bence ehemmiyeti olan.

sevdiğim adamlardan birinin bir sözü vardır. hep hatırlatırım kendime.

'bir elmanın iki yarısı olmak değil, iki ayrı elma olup, yine de birlikte olabilmek, üretebilmek..'

işte bütün mesele bu bence.
üretemedikten sonra ne önemi var ki yaşamın. şu minik dünyalarımızda. zaten küçücük hayatlar yaşıyoruz.
seni kötü hissettiren, sana ve öncelikle kendisine saygı duymayan, özen göstermeyen birine ne yer var hayatında?
seni ve kendini üretemeyen birine ne yer var? 
kendini umutsuzlukla unutturan birine ne yer var. neden!!!? sebep?
zaten hayat zor demeyeceğim. 
zaten kendi içinde herkesin kendi sorumlulukları, sorumsuzlukları, umutları, yıkılışları, vazgeçişleri, kendi ile savaşları, zamanı var. 
kendine zor bakabiliyorken neden kendinle savaşmana, kendinden şüphe etmene, senden başkası nasıl sebep olur?
yapmayalım bunu kendimize. 
saçma mutluluklara ne demeli?
a bak bugün aradı beni çok mutluyum, çok seviyorum.
yaaaa! iki gündür aramıyor beni. bende aramayacağım.
ne diyeyim ki ben.
ne aradığı zaman kıymet üstü kıymetli olsun, ne de aramadığı zaman yerin dibine girsin.
bu iki dengeden uzaklaşan hale gerek yok. varsa da sıklıkla olmasına gerek yok.
herşey basit aslında.
hepimiz biriz.
hepimiz kendimiz içiniz.
evet birbirimize ihtiyaç var elbet, lakin değerli olduğunda.
hepimiz ayrı ayrı değerliyiz.
değerimizi unutturana ne yer var  ?
kendi değerini unutup şuursuzca gezerken çarpana, çarpışmaya ne gerek var?
seni kendinden, kendine ayırdığın zamandan, kendine kurduğun hayalden, kendine yaptığın plandan uzaklaştırmaya ne hakkı var?
böyle üretken olmaz. bu hal sadece tüketen ve hiçbir şey kalmayana kadar bitiren bir hal olur.
bende yaptım bunları. bende verdim elimden geldiğince, bende sabrettim, belki olur dedim, ağladım, sevindim, pişman oldum defalarca, binlerce kez. elimde avucumda ben kalmamış idim sonunda.
sıfırdan başlamayı öğrenmek iyidir ama kendini hatırladığın zamanları geri çağırmayı istediğinde geride kocaman bir h'iç oluyor.
o sebeple dostum, yoluna, yola bak.
etrafta hep var birileri. ama birileri onlar sadece.
mühim olan, senin ve kendi değerinde sana değen arkadaşın, ailen, yakının var mı? 
mevzu bu bence.
bu sebeptendir ki, yoluna bak ve yürü. 
hareket berekettir.



Hiç yorum yok: