26 Nisan 2013


"Dış dünyayla başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Dünyada herhangi bir yere gidebilirsin; yeter ki insanların gerçekte kim olduğunu bilmelerine izin verme. Tamamen normal, sıradan bir hayat sürebilirsin. Yeter ki hiç kimsenin gerçeği öğrenecek kadar yakınına sokulmasına izin verme."
— Chuck Palahniuk

16 Nisan 2013

pazarları erkencikten kalkıp evimi temizlemeyi, yıkanmış, derin derin yumuşatıcı kokan temiz çamaşırları katlamayı, çorapları eşlemeyi çok seviyorum.
tek tek çekmecelere yerleştirmek, az da olsa dağılan ortalığı toplamak içimi ısıtıyor.
onca temiz kokan odanın üzerine,
sade türk kahvesiyle
tekrar tekrar Behzat izlemeye de bayılıyorum... :)

13 Nisan 2013

hani böyle "sırıtan" birini görüyor ya önce.
o da gülmeye yüz tutuyor ama gülmüyor da hani gözlerinin altı çocuk çocuk kırışıyor ya.
peşine de "sırıtma lan!" patlatıveriyor ya.
bayılıyorum.

sonra.
canını acıtan bir şeyle karşılaştığında tesbihine gidiyor ya elleri mahçup bakışları da peşine.
göz kapakları iniyor.
saçları dökülüveriyor ya.
sonra can acısı kızgınlığına dönüşüyor, ama gözleri de dolarken, "ben böyle işin sıfatını sikeyim!" diye diye hızlı hızlı savuruyor ya kafası saçlarını öfkesiyle hani.

ve bir de gençlerbirliği kupasındaki sek votkası
ya da
yeşil koltuğunun üzerindeki sıkılgan bira yudumlaması nasıl geçiyor ya boğazından...

ve bir de paytak ayakları.
ve bir de dikişlerine bakışımı -her seferinde- kaçıramadığım, kendimi alamadığım, deri ceketi.

behzat bittiğinde ne yapacağım bilmiyorum.
ama hem tadı hem de vaktidir vedanın.
lakin avuntum en baştan izleyebilesiliğim.

behzat, çok güzel adam vesselam!

11 Nisan 2013

gelince ben.
raKıları koyup evde.
sonra izlemeye gidelim nolur bu güzel, masaldan kadını... 
.)

2 Nisan 2013

mutfak masalı

tüm gün içinde kaybolduğum, yoğrulduğum, iç'Lendiğim, neş'Elendiğim bir mutfağın göbeğinde ayaklarımın üzerinde seyir ediyorum. sessizliği sevmiyor şu sıra zihin yollarım. çünkü şimdilerde beni uyuşturabilecek ne minik daireler, ne şuursuz içecekler var. tüm yollar o kadar açık ve bıçak sırtı ki. ya özlemime ya da öfkeme yenilmemem gerekiyor. sürekli tepemde bir denge iradesi zili çalıyor.
aslında tüm bu kavga mecrasının içinde ben kendi mecramı arıyorum. sessiz, dingin, kabuk bağlamış ve yarası  artık kaşınmayan bir iç mecraya tuğla diziyorum. tuğlalar hazır. çimento hazır lakin gecesinde kondurabileceğim bir geceyi denk getiremiyorum.
karanlık korkumun kokusu, gece konulasının sürecine direnç üretiyor. sırtına biniyor. inmemecesine.

gitmediğim coğrafyaların notalarını biriktiriyorum. uyuşmadan, kendine yabancılamadan, şişelerin dibinde balık  olduğunu sanıp da titrek el sabahlarının pişmanlığı olmadan sarıp, sarmalamaya çalışıyorum.
kendimden deli gibi korkuyorum. şimdi bu kuzey coğrafyadan koşmaya başlasam, en güneye kadar koşabilirimi taşıyorum. her rüyamın aynı kapıya gitmemesi için zihnimi kodluyorum.
bir kadının kalbi ile beyni arasındaki aslında kısa ve çetrefilsiz yol mesafesini eski haline getirmeye uğraşıyorum.
sonra kendimle savaşıyorum. diyorum ki 'nedir kızım senin derdin?.. bir tek sen misin?' bu soruyu kazıyorum böyle iliklerime kadar. oturuyorum bunun içine saatlerce. üzülüyorum, ağlıyorum, nefes alamamaya yeniden başladığımda çocuk kalbimle 'evet elbet sade ben değilim, lakin beN de b ö y l e y i m!'i atıveriyorum 1oo mg'lık minik haplarla.
'senin hikayeler sadece filmlerde olur!' diyorum acımazca yine.
ya hep çok oluyorum ya da hep az. ama arada bir yer var. arada, araf denen yer var.
araf iyidir.
araf güzeldir.
araf saftır.
araf güzel kokar ve belki baldan ötedir, tadı, şifası.
araf sihirli pelerindir sonra. sallan sallana bildiğin kadar onda.
işte o arafı, kendi öz arafımı kendim etmem, iç mecburiyetleri tek kol hiza edip, andımızı okutup peşine bu cebimdekiler ile arafın çizgilerini hiç bozmamam, hiç bozdurmamam lazım.
sonra tümletmek, tüm etmek ağır oluyor.
tümletmek hafifletirken işin aslında, bende ağır oluyor.
ters kadına böylesi oluyor işte.

içimde oturan koca kızgın bir öfke.
öfke boğası. arafı savurdu savuracak.
konuşma oruçları en iyisi. en kırbacı. en nefsi.
arafı buldum gibi. kum fırtınasının içinde, şimdi pamuk ipliği araf. o yüzden sessizce takip eyleye, peşine düşmeye gerek vakit.
ve vakit çok uzun şimdi, sonra, yarın, dün...
yarısından öte gündüz, yarısından beri geceden.

vakit kaFes.



1 Nisan 2013

"haksızlığın boyutundan öte maruz kalınma süresi tetikler öfkeyi ve öfkeli insan hep haksız görünür. 
  sonuç: haklı olup haksız görünmek. çok sık uygulanan bir törpü politikası."





http://la-fa-la-sol.tumblr.com/

bu gece...

ağaçtan, dal arası bir evim var şimdi benim.
başımda rüzgar uğultusu, aslında saçımı okşayan.
ve sarıldığım, sarmalandığım hafif soğuk, sahici sarsıntı bir sürü karanlığından korktuğum gece.
yarısı gündüz...
yarısı gece... .)
iç'ime özleyip özleyip akıttığım bin gözyaşı var.
olmazlar var.
gerçekler var.
ve bunlarla içimde boğuşmam var.
galiba artık benim bir hayatım var.
galiba. .)