17 Ocak 2012

masa üstü

mide bulantılarım ve endişelerimi ertelediğim evden, 'annemlerin evi'ne gelişimin bir milyonuncu tekrar oyunu bugün. bugün lisans hayatımın, olası son güz döneminin, son final sınavının öncesi tek günü. eve geldim. kedim kekik'in beni sarıp sarmalamasını kokladıktan sonra karmakarışık odama girdim. 
yarınına hazırlanmam gereken sınavım, yarattığımız ve gebe olduğumuz iş hayallerimiz, toz alma ritüellerim, çekilmesi gereken fotoğraflar, düşünülmesi gereken kelimeler sıraya girip cümle olmayı beklerken ben karmakarışık odamı toparladım.
çamaşırlarımı mis gibi kokuttum, kendime gene uykusuz koca bir fincan türk kahvesi yapmış tütünümü sarıyordum ki... ! hurşit (orta format fotoğraf makinem olur kendileri) ile gözgöze geldiğimde şahane bir fikir geldi aklıma. hep yapmak istediğim. sorgusu suali olan, bir yerlerimize bir şekilde değen bir metinle geliverdi o fikir. sevindim. 
üzülmüştüm çünkü. bir fotoğraflar izlencesindeki kocaman bir serginin içinde ezik, düşük, fikirsiz, şekilsiz kalmışlıklarım gittiğim son sergi de tekme tokat girişivermiş idi bana. 
sonra penceremden, komşu otelin penceresi perdesini aralayıp benimle gözgöze geliverdi.
kimdik ki biz... gerçekte kim idik... iç'erimizde kimdik... kim olmayı istedik de olamayışımıza kimleri ekledik, bahaneler bulaştırdık üzerimize. çalışsak tıbbı kazanır mıydık hakikaten? ya da tıbbı kazanmış bünyeler beyaz gömleklerine ne kadar sıkışmıştı? ya da....
ben heyecanlıyım gene. sönmeden elimin içine yansın istiyorum. alev alev kemirsin beni. delireyim de çözeyim istiyorum. çekeyim. hayal ettireyim. bir saniye bile oluverelim işte. kısacık hayatlarımız oluversin bir. şenlensin iç evlerimiz. içimiz küsmeden görüversin aslında herşey yerli yerinde diye.



haydi bakalım.
ben karşılaşmaya çıkıyorum evden.
umarım karşılaşırız.

Hiç yorum yok: